Marwen’a Hoş Geldiniz

Gerçek bir hikayeden uyarlanan “Marwen’a hoş geldiniz” adlı sinema filminin kahramanı Mark Hogancamp, yaşadığı vahşi saldırı sonucunda hafızasını kaybeder. 

Filmden bir kare.

Herkes onun bir daha eskisi gibi olamayacağını düşünür. Yara almış ve hasar görmüş bir ruha sahip olan Mark, iyileşmeye niyetlidir. Eski yaşamına dönebilmesi için gerekli olan psikoterapileri karşılama imkanı yoktur. Bir şeyler bulma ve ipuçları çıkarma umuduyla ara ara eski fotoğraf albümlerine bakar ancak bu, iyileşmesi için yeterli değildir. Annesinin topuklu ayakkabılarını giydiği bir bebeklik fotoğrafı vardır. Tedavi gördüğü hastaneden evine döndüğünde, topuklu ayakkabı koleksiyonu olduğunu ve bu yöndeki tutkusunu fark eder, onları zaman zaman giymeyi sevdiğini de anımsar. Bu eğiliminin kaynağını bilmediğini ancak kadınları sevdiğini ve topuklu ayakkabı giymenin, onu kadınların ruhuna bağladığını söyler. 

Yaşadığı travmadan sonra, geçmişte alkolizmle verdiği mücadeleyi dahi hatırlamaz ve daha sonra hiç alkol almaz. Yaşamına dair en son hatırladığı, yıllar önce Deniz Kuvvetleri’nde görevli olduğu dönemdir. O dönemde, ikinci dünya savaşına ait çizgi resimler yapar. 

Mark aynı zamanda tanınmış bir sanatçı (çizer) ve fotoğrafçıdır. Yaşamda kendisi için zor gelenle değil, en iyi bildiği ve kendisine iyi gelen işi yaparak hayata tutunma yolunu seçer. İyileşmeye duyduğu arzu ve gayretinin büyüklüğünü sanatı aracılığıyla ifade eder. 

“Biz bu savaştaki iyi adamlardık” diyen Mark, saldırıdan sonra yürümek, yemek yemek, yazmak gibi günlük aktiviteleri yeniden öğrenmek zorunda kalır. Eskisi gibi çizimler yapamaz. Bu yüzden hikayeyi artık Mark’ın oyuncak bebekleri anlatmalıdır. 

Kaptan Hogie ismini verdiği kahramanın hikayesini anlatan minyatür bir (ikinci dünya savaşı dönemine ait) Belçika kasabası inşa eder evinin bahçesine. Oyuncak figürlerden oluşan kasaba halkıyla birlik olan Hogie, düşmanlara karşı mücadele verir. Kasabanın isminden, oyuncularına ve hikayesine kadar her şey Mark’ın anlam dünyasını yansıtır. Kendisiyle, arkadaşlarıyla ve düşmanlarıyla kurduğu ilişkileri resmeder. Günlük hayatına dahil olan kişilere bir bir roller verir. Kendi sözü ve hükmü geçer orada. Gerçekte söylemek/paylaşmak ve yapmak istediklerini eseri üzerinde deneyimler. Örneğin Rus bakıcısı Anna ile kurduğu ilişki biçimini ve aralarında geçen diyalogları, diğer kahramanlara aynıyla yansıtır. Yeni komşusu Nicol ile yaşadığı duygusal çatışmaları da bilince çıkarma fırsatı bulur.

Mark, içsel bir yolculuğa çıkar bu çalışmasıyla birlikte ve iz sürer kendi hikayesinde. Hedeflerine doğru adım adım ilerler. Değişimine, ilerlemesine ve iyileşmesine engel olan unsurları tespit eder ve yolunun üzerinden kaldırır. Eski ve yeni hayatındaki kareleri bir araya getirir, kopan parçaları birleştirir. İçsel çatışmalarını, bilinçdışı düşünce ve duygularını, istek ve ihtiyaçlarını eserine aktarır ve bu şekilde kendi kendini terapi eder zamanla. 

Film, bu haliyle Mark’ın hem gerçek dünyasını, hem de sanat eserinde kurguladığı hikayeyi konu alır.

Marwen, kadınlarının çok güçlü olduğu bir kasabadır. 

Deja isimli bebek (Mark onun nereden geldiğinden emin değildir) önemli yer tutar hikayede. Deja’yla ilişkisinin üç bin yıllık olduğu geçer filmde. Bu ilişki/bağ, kolektif bilinçdışını hatırlatır. Bağımlılıklarının simgesi ve sihir yapabilen bir kadın/melek arketipi, nesiller boyu aktarılmış olma ihtimali vardır ona. Hogie’nin lanetlendiğini, Deja’nın onun koruyucu meleği olduğunu ve iyiliği için kadınların ona yaklaşmasına izin vermediğini düşünür önceleri. Yaşama tutunmasına neden olan ve hayatının aşkı Wendy ile de arasına mesafe girer bu yüzden. Wendy’yi Hogie’den uzaklaştıran Deja’dır. Deja hakkında yer yer “sinsi, küçük cadı” diye bahsederek aslında onu güvenilmez ve çelişkili bulduğunu da gösterir. 

Bir zaman sonra Deja’nın, kendisinin düşmanı olduğunu anlar. Düşmanlarını canlı, Hogie’yi ise hasta tutan, Deja’dır. Cadı, tüm düşmanları uzağa gönderdiğini söylüyordur ancak gerçekte ölmüyorlardır. Birden fazla hayat hakkına sahiptirler. Düşmanı tamamen yok etmeyen cadı Deja, her defasında Kaptan Hogie’yi kurtarmış olmakla kendisini onun kahramanı gibi göstermeyi başarır. Böylece onu kendine bağımlı, dış dünyaya mesafeli hale getirir. Kendi istekleri, çıkarları ve var olabilmesi için, Mark’ın düşmanlarını hep işlevsel tutar. Ve ona sıkça “acını yalnızca ben durdurabilirim, sana yardım etme gücü yalnızca ben de var” gibi telkinlerde bulunur. Mark’ın yaşamında onun eski bağımlılıklarına neden olan ve intihara sürükleyici olumsuz düşünce ve duyguları gündeme getirir. Mark, bakıcısı Anna’nın günde bir adet almasını tembihlediği ilaçlardan, travmatik dönemlerinde bilinçsizce kullanmaktadır. Bir anlamda ilaca bağımlılık geliştirir. 

“Sıkıntı senden. Sen Mark’ın bağımlılığısın. Onu öldürmene izin vermeyeceğim. Marwen adına senin icabına bakacağım” diyerek içteki düşmanıyla yüzleşir önce. Sonra gerçek hayattaki düşmanlarıyla/saldırganlarla karşılaşma cesareti bulur. Düşman askerleri ve cadıyı ona zarar veremeyecek ve bir daha geri dönmeyecekleri şekilde uzaklara gönderir. Deja, onun bağımlılıklarını sembolize ediyordur. Deja’dan kurtulduğunda, bağımlılıklarından da kurtulup iyileşmiştir Mark.

Avukatı, saldırıyla ilgili devam eden mahkemeye Mark’ın katılması için ısrar eder. O ise bebekleri olmadan duruşma salonuna girmek istemez. Oyuncak kahramanlarından güç ve destek alır. Saldırganlarla yüzleşmeye henüz hazır olamayan Mark, duruşma sırasında psikolojik bir travma yaşar ve salonu terk etmek zorunda kalır.

Büyük utanç duygusu vardır ve bu duygu ona kendisini değersiz, güçsüz, yetersiz hissettirir. Bu nedenle yalnız kalmaktan ve utanmaktan çok yorulduğunu dile getirir hikayenin sonunda. Mark, kadınlarla yakın ilişki/duygusal bağ kurmaktan kaçınır, çünkü tekrar yalnızlaşmak istemiyordur. 

“Acıyı sevmelisin ve onunla barışmalısın” diye öğütlemiştir, rehabilitasyon merkezinden kız arkadaşı Julie ona. 

“Acımız bizim roket yakıtımızdır, acıyı sevmek zorundayız. Bize gücümüzü hatırlatır. Kadınlar, dünyanın kurtarıcılarıdırlar” cümleleri geçer filmde.

Sanatçı Mark Hogancamp, acılarından bir kez daha doğarken, bu yolda en çok kadınlardan destek alır. 

Arkadaşları, Mark’ın çok emek verdiği sanat eseri için bir gösteri düzenler. Gün gelir, gösteri gerçekleşir. Kasabanın ismi olan Marwen’a, komşusu Nicol’un, “col” hecesini ekler Mark. Bundan böyle “Marwencol” olarak adlandırılır kasaba.

“Sanırım gerçek hayatta bazılarımız yalnız kalmaya mahkum. Aşkı belki asla bulamazsın ya da bir başkasının ruhunu bilemezsin. Hogie ve Nicol gibi gerçek aşkı bulanlar şanslılar” diyen Mark, kendi gerçekliğini kabullendiği ve anlamlandırabildiği izlenimini verir.

Nicol için hazırladığı gösteri davetiyesinin üzerine yazdığı bir not ve çizdiği kalp ile yeniden yazmaya ve çizimler yapmaya başlar…

Film, izleyiciye sanatın insan ruhunu nasıl onardığını ve iyileştirdiğini etkileyici biçimde gösterir.

Paylaş...