İntihar etmek üzere olan William’ın yanına gelen Leslie adında bir adam ona, köprüden atlamayı seçme nedenini sorar. Bunu kolaylaştırabileceği başka yollar olduğunu söyler. Adamın sözlerini dikkate almayan William, gardını alarak onu yanından uzaklaştırmayı ve kendine engel olmasını başarır. Leslie oradan ayrılmadan son bir müdahale yapar ve yardıma ihtiyaç duyduğunda kendisine ulaşabileceği bir kartvizit uzatır. William köprüden atlar atlamasına ama yine hayatta kalmayı başarır.
Yüzme havuzunda çalışan William’ın durumundan haberdar olan patronu, bu kez niçin ölmek istediğini sorar. William: “Yaşamlarımız, anlamsız olana anlam biçmenin nafile bir mücadelesi” diye yanıtlayınca, “sorunları olan bir tek sen değilsin. Evet dünya bok gibi ama eğer bütün gün boka bakarsan, sadece bok görmen çok doğal. İşin sırrı, hayatını katlanılabilir gösteren bir şey bulmakta. Silah ağzında, parmağın da tetiktedir fakat “daha önce hiç kuşkonmaz yememiştim” diye düşünürsün. Korkunç gerçeklikten seni uzaklaştıracak bir şey bulmak… Mesela bu iş gibi. Sen bir can kurtaransın. Birilerinin canını kurtarmaktan daha önemli ne olabilir ki?” deyip ona iyi gelmek istese de, intihar eğiliminden dolayı bu mesleğe uygun olmadığını söyleyerek işine son verir. “Bunu iyi bir şey olarak düşün. Artık yazılarına ağırlık verebilirsin” diye de ekler.
“Nasıl ölürüm?” konusuna öyle kafa yorar ve ölmenin yollarını o kadar araştırır ki William, bunun üzerine “Pek çok ölümüm” isminde, kendi düşünce ve deneyimlerini paylaştığı bir kitap bile yazar. Kitabı, karmaşık ve okunmaz bulunduğu için yayınevinden geri döner. İşten çıkarılmasının ardından kitabının basılmayacağını da öğrendiğinde, çaresizlik ve ümitsizlik içinde ölmeyi yeniden arzular ancak bu kez de başarılı olmaz. Yalnızlık ve yetersizlik hissediyordur. Aklına, köprüde kendisine yardım edebileceğini söyleyen adam gelir. Arar ve bir buluşma ayarlarlar. Randevusuna 7 dakika geç kalan William’a, bu gelişigüzel ve dikkatsiz davranışının, onu şu anki durumuna getirmiş olabileceğini söyler Leslie. William, bir çok kez ve farklı yollarla intihara teşebbüs ettiğini, yine de öl(e)mediğini anlattığında, “bana gerçekten ihtiyacın var, ben öldürmeyeceğim biriyle hiç tanışmadım” der. Ne de olsa profesyonel bir suikastçidir ve ‘ölmekte’ ona nasıl yardımcı olacağından söz etmeye başlar.
Çalışmak için köprüler, tepeler ve yüksek binalar gibi klasik yerlerde dolaşıyordur Leslie. Çünkü ona göre kendini öldürmek, insanların sandığından daha zordur.
Seçeneklerinin neler olduğunu soran William’ın önüne, “Sizin ölümünüz, sizin seçiminiz” adlı bir broşür çıkarıp koyar. William’ın gözüne ilk çarpan “kahramanca ölmek” olur. Ancak bu seçim için bütçesinin yeterli olmadığını öğrenince, daha hesaplı (hızlı ve acısız da) bir yöntemle değiştirir. Sözleşme üzerine yazmak için, ölmeyi isteme nedenini sorar Leslie: “Ölümcül hastalık mı? Parasal sorunlar mı?”
William yaşadığı fırtınaları ve içsel çatışmaları paylaşma imkanı bulunca anlatmaya başlar: “Hiç, bir şeyin anlamsız olduğunu düşündünüz mü? Benim anlamım ne? Neden buradayım? Neye katkım var? Ben, her zaman bunu düşünürüm, tekrar, tekrar ve tekrar. Beynimi kapatmak isterim. Dayanılmaz hale gelir. Sanki alev almış ve içten yanıyormuş gibi. Durmasını ve hiçbir şey hissetmemeyi isterim. Zaten ölüyoruz, ama yavaş yavaş… Bunları hiç kimseyle konuşmadım” diyerek paylaşım ihtiyacını da dile getirir.
Leslie gencin sözünü keser ve doldurması gerekli kutucuğun küçük olduğunu, bu yüzden “kanser” yazacağını söyler. “Az önce ölüm fermanını imzaladın” deyip onu tebrik eder. Ölümünün, para hesaba geçtikten bir hafta içerisinde gerçekleşeceğini ve bu sürede hala ölü değilse, parasının iade edileceğini hatırlatır. Bir de öneride bulunur: “Bütün hafta bir dolabın içinde saklanma, normalde ne yapıyorsan onu yap. Bana fark etmez, seni yine öldürürüm ama buna pişman olursun.” Vedalaşırken: “Düzgün bir adama benziyorsun, seni öldüreceğime sevindim” der. William: “Öleceğime sevindim” diye karşılık verir.
Leslie, iş yerine sözleşmeyi bırakmak için geldiğinde sekreter kadın, William hakkında “bunalımda mıydı?” diye sorar. Leslie, “bir yazar daha, kitabı yayımlanmamış” der. Bazı insanlardaki sorunun da bu, yani çok düşünmeleri olduğunu söyler kadın.
William, ödemeyi gerçekleştirir ve ardında ölümü neden istediğiyle ilgili bir mektup bırakmak ister. “Hayatım oldukça uzundu ve üzüntülerle doluydu, hızlı ve acısız olan ölümümün aksine…” diye yazmaya başlar. Zarfın üzerine öldükten sonra açılmasını not düşer.
Yapmak istediği birkaç şey vardır, zaman konusunda kesin bir bilgi verip veremeyeceğini sormak üzere Leslie’yi arar. Çalıştığı için meşgul olduğunu öğrenince endişelenir. Leslie, kendisiyle alakalı olmadığını söylediğindeyse rahatlar. Vaktinin azaldığını anlayan William, hayal gücüne kendi yorumu ve yeteneğini katarak, ana karakteri ‘Gizemli suikastçi’ olan yeni bir kitap yazmaya niyetlenir. Kitapta kendi hikayesine de yer verirken, “sözleşmeyi imzaladığından beri sorunları o kadar da kötü görünmüyordu” diye yazar.
Bir yandan yapacaklar listesi hazırlar: Yeni kitap yazmak, bıyık bırakmak, italyanca öğrenmek, eşyalarını bağışlamak… Bu sırada sürpriz bir şekilde yayınevinden ararlar. Telefondaki ses, “çok şükür ölmemişsiniz” diye başlar konuşmasına ve “lütfen görüşmeye dek kendinizi öldürmeyin ya da bunu önceden haber verin ki iptal edeyim” diye bitirir. Ertesi gün görüşmek üzere randevulaşırlar. Bu güzel gelişmenin kendisi için çok anlamlı olduğunu ve ölümünü ertelemeyi istediğini haber verir Leslie’ye. O ise William üzerinde çalışmaya çoktan başlamıştır. Serinkanlılığını koruyarak, “pişman mısın? Herkes bir mazeret bulur ama sözleşme yaptık ve iade yok” der. Kendisine zaman tanıyabileceğini söylese de, işini bitirmek için onun peşine düşer. Çünkü doldurması gerekli olan kotası, William’a bağlıdır. Aksi halde işten atılacak ve emekliye ayrılması gerekecektir. 36 yıllık evlidir Leslie. Karısı, “bu, hayatımızın geri kalan kısmının başlangıcı. Seni bekleyen onca yeni deneyimi düşün” deyip kocasını ikna etmeye çalışsa da, o emekli olduğu takdirde hiçbir işe yaramayacağını ve bir anlamının kalmayacağını düşünüp çalışmaya devam etmek ister.
Yayınevinden Ellie ve onun patronuyla buluşur William.
“Kendini öldürmemişsin” der Ellie.
William: “Öldürmemeyi başardım.”
Ellie: “Ölmek üzerine çok düşündün öyle değil mi?”
William: “Çoğu insandan daha çok.”
Ellie, kitabın editörlüğünü yapabileceğini söyler. “İnsanlar tedirgin ve yalnız. Kitabın onlarla bağ kuracak. Bu şekilde istediğini söyleme ve duyurabilme şansın olacak” diyerek basılması konusunda William’ı yüreklendirir. Kitabının, ölümünden sonra basılmasını isteyen William, kitabı aracılığıyla ne söylemek, neyi duyurmak istediğini anlatmaya başlar:
“Ölümün korkulacak bir şey olmadığını. Hepimizin ortak yanı bu. Rahatlatan bir tarafı var. Daha az başıboş hissetmemi sağlıyor…”
William’ı öldürme nedeniyle Leslie de oradadır. Ancak ilk denemede ıskalayarak yayınevinin patronunu öldürür. Ellie, William’ı alıp evine götürür. Yaralı iki genç dertleşirler. William, “intihar etmede o kadar başarısız oldum ki, ölümsüz olduğumu düşünmeye başladım” dediğinde, “ölümsüz olmadığını garanti ederim, ölme konusunda çok kötüsün sadece” der Ellie. Onun anne babası, araba kazasında ölmüşlerdir. Kendisi de geçmişte benzer deneyim ve duyguları yaşamış olduğundan William’ı iyi anlar ve onunla bir bağ kurar. William’ın anne babası ise o çocukken gözü önünde bir piyanonun altında ezilerek can verirler. Babası ölmeden önce onu yanına çağırır. William, babasının yaşamın kıyısındayken kendisine ‘hayatın büyük sırrını’ vereceğini zanneder, oysa babası bir şey söyleyemeden ölür. William, yaşam boyu bu sırrı arar. Belki de bu yüzden çokça ölümü düşünür ve yazar.
“Hayatın büyük hilesi, sonsuza dek süreceğini ve belki senin bir istisna olacağını düşündürmesi. Katlanılmaz olan da bu. Öyle olmadığını fark etmek” der William.
Bunun üzerine Ellie (paradoksal bir yöntemle) ona birlikte ölmeyi teklif edip bu ruh halinden kurtarmayı dener: “Neden çabalayıp duruyoruz ki, en iyisi kendimizi şimdi öldürelim, bitsin gitsin. Eğer yaşamak için nedenlerimiz varsa da bunu intihar ederek bulacağımızı sanmıyorum. Bu pek mantıklı gelmiyor. Yaşarsak bunun için daha çok şansımız olur. Mümkün oldukça yaşar ve daha çok şey yaparsak… Kafamıza henüz bir piyano düşmeden. Ama eminim sen haklısındır. Sonuçta bu konuda benden çok düşündün” der. Planında başarılı olur. Birbirlerini sevmeye başlamışlardır. William, önceleri ölümünü kolaylaştırsın diye içtiği sigara paketinin üstündeki uyarıyı gördüğünde dahi içmek/ölmek istemeyecek hale gelir.
“Senin gibi biriyle daha önce hiç karşılaşmamıştım” der Ellie’ye. “Görüyor musun neler kaçırıyor muşsun? Hem bundan sonrası daha da güzel” diye karşılık verir Ellie.
Leslie onları bir arada bulur ve bu durumda ikisini de öldürmesi gerektiğini söyler. William, işlerin değiştiğini, çok üzgün olduğunu ve ölmek istemediğini dile getirir. Ellie’ye dönüp: “Şunu bilmeni isterim, seninle tanıştığımdan beri kendimi öldürmeyi bir kez bile düşünmedim” der. Leslie’ye: “Sana teşekkür etmek isterim. Birine gerçekten ihtiyacım varken yanımdaydın, her ne kadar o sırada beni öldürmeye çalışıyor olsanda. Ölmek istiyordum çünkü uğruna yaşayacağım bir sebep yoktu. Bulmaya çalıştığım şey de buydu. Artık buldum. Ve bu da ölmeye değecek bir şey” dediğinde, “gerçekten çok düşünüyorsun” der Leslie.
Beklenmedik bir şey yaşanır ve bunun sonucunda Leslie, yeni bir sözleşme yapılması kaydıyla William’ı öldürmekten vazgeçer. William, ölümünden sonra okunması için yazdığı mektubu cebinden çıkarıp, artık ona ihtiyacı olmadığını ve yeni sözleşmeyi bu zarf üzerinde yapabileceklerini söyler.
Leslie: “İyi bir adamsın William, seni öldürmediğime sevindim” deyince, William: “Sağol Leslie, ölmediğime sevindim” diye cevap verir ve vedalaşırlar.
“Gördün mü, bu yaşama olayı çokta kötü değilmiş” diyen Ellie’ye, William gülümseyerek: “Tabii, tepene ne zaman piyano düşeceğini bilemezsin” der.
William, hikayenin sonunda gerçekten bir çocuğun hayatını “kahramanca” kurtarır ve hayal ettiği ölüm anını tadar.
…
Çocuk yaştan itibaren kendi varlığını ve yaşadığı hayatı anlamlandırmanın, yaşamın sırrının, ölümün gerçekliğinin peşine düşen bir gencin dram dolu hikayesini, sanatın/sinemanın diliyle trajikomik (katlanılabilir) halde sunan ve ölüm gibi acı bir gerçeği, insan bilincine/gündemine taşıyan bu film bana, Nietzcshe’nin “Uçuruma gözlerinizi dikip baktığınızda, uçurum da sizin içinize bakmaya başlar.” sözünü çağrıştırdı.
Yaşamanın sırrını bulmak için, onun zıttı olan ölüme gözlerini diken William’ı, ölüm de çekiyordu adeta. Bu yüzden hayatın kıyısı sayılabilecek uçurumlarda (köprülerde) dolanıp duruyordu. Belki esas niyeti ölmek değil, yaşamaktı. Hayatta anlam bulmak için çabaladığı iş ve uğraşları (can kurtaranlık görevi/yazarlık), hatta hayalini kurduğu ölüm şekli bile (bir çocuğun hayatını kurtarırken ölmek), onun “yaşama ve yaşatma” arzusunu, ihtiyacını ve yönelimini; anlamlı bir hayat ve anlamlı bir ölüm beklentisini; kitaplarıyla da yaralı ruhların işine yarar bir kaynak ve derman bırakma isteğini gösteriyordu.