Element şehrinde, Ateş semtine yerleşen ailenin tek çocuğu Alev, bir aile hayali olan bakkal dükkanlarının başına geçeceği idealiyle büyütülüyor.
Anne heyecanlı ve sezgileri güçlü bir kadın. Bir işi de falcılık. Çiftler arasındaki uyum ve aşkı test ediyor.
Kızının aşık olup, evleneceği günü sabırsızlıkla bekliyor. “Kısmetini bulman, anneannenin son dileğiydi.” diye işliyor Alev’i. Aksi halde amaçsız, aşksız, boş, üzgün kalacağını ve üzücü bir geleceğe sahip olacağını tekrarlıyor.
Alev’in nedenini bir türlü anlayamadığı öfke kontrolü sorunu var. Babası kızının çabuk parlayan bir karakteri olduğunun farkında, ona, “sinirlendiğinde nefes al ve müşterilerle bağ kur.” diye öğütlüyor.
Konfor alanının dışına çıkmaya alışık olmayan Alev, kişisel hikayesindeki can sıkıcı olayları ve başına gelen her şeyi rasyonalize ederek katlanılır hale getiriyor.
Önceden beri elementlerin karışamayacağına dair kalıp yargı var.
Ancak su elementinden olan Belediye müfettişi, dükkanlarını teftişe geldiğinde işler değişiyor. Kalp teftişliği de yapan Deniz’in kafasında kendini görüyor Alev.
İlk buluşmalarında birbirlerine hünerlerini gösteriyor, iyi arkadaş oluyorlar.
Babası öldükten sonra hayatta amacını kaybettiğini ve hiçbir işte tutunamadığını kendisiyle paylaşan Deniz’e, “Ateşçe’de bir söz var, ışığı yanarken kucakla çünkü sonsuza dek sürmeyecek.” diyor Alev.
Deniz de onun bir çocukluk hayalini gerçekleştiriyor. “Demiştim, sen özel birisin ve ilham vericisin Alev. Işığın böyle yandığı zaman çok hoşuma gidiyor.”
Birbirlerine sarılmayı istiyorlar. “Biz dokunamayız.” diyor Alev.
“Kanıtlasak olmaz mı? Bir felaket olursa o zaman yürüyemeyeceğini anlarız.”
Alev’i evine davet edip, ailesiyle tanıştırıyor Deniz.
Sanatkar bir ailesi var Deniz’in. Ressamı, mimarı, Güzel sanatlar fakültesi öğrencisi…
Alev’in yeteneklerini hemen fark ediyorlar. “İnanılmaz bir yaratıcı ateşi var, bu yetenek harcanmamalı, çok parlak bir geleceğe sahip.” diyor anne ve ona yol gösteriyor.
Su elementi olduklarından eğlenmek için oynadıkları oyunun ismi bile “Ağlama oyunu”. Alev bu oyun aracılığıyla Deniz ve ailesinin psikolojik yapıları, aile dinamikleri, hayat görüşleri hakkında birçok şey öğreniyor.
“Senin içindeki ışık beni tekrar hayata bağladı.” diyor Deniz.
O sırada baba, sevgili kızının artık daha sakin ve mutlu olduğunu görünce, dükkanı ona devretmenin zamanının geldiğini düşünüyor.
Alev, “sen bağ kurmayı çok iyi biliyorsun. Ben müşterilerle bile bağ kuramıyorum, aptal sinirim her zaman kendini gösteriyor.” diye yakınıyor Deniz’e.
“Galiba sadece hislerimi söylüyorum, böyle bağ kuruyorum. Ayrıca sinirlenmek kötü bir şey değil. Ben sinirlendiğimde, ‘sinirimin bana duymaya hazır olmadığım bir şeyi anlatmaya çalıştığını’ düşünürüm.”
“Belkide sinirimin bana bir şey anlatmaya çalıştığı konusunda haklısındır. Babamın arzusu omuzlarıma yük oluyor. Fedakarlık yapmam gerekiyor. Bu, onun tüm hayatı. Küçükken babamın hayalini gerçekleştirmek için dua ederdim. Sanırım nedeni, benim ben isteğimin içten içe bir önemi olmadığını bilmemdi. Çünkü onun bizim için yaptığı büyük fedakarlığın karşılığını ödemenin tek yolu, kendi hayatımı feda etmekti. Sinirimin bana anlatmak istediği şey bu işte, çaresizliğim. Berbat bir haldeyim!”
“Hayır bence daha da güzelsin. Söylemen gereken şey için sonsuza dek vaktin yok. Hayatında istediğin şeyi yapmak için fırsatın var. Babana duygularını ve kendi gerçeğini anlat. Belki de sana hak verir.”
“İstediğini elde etmek bir lükstür. Benim gibilere göre değildir. Senin için her şeyini feda eden ailen olması ne demek bilemezsin.”
“Bunu bir türlü anlayamıyorum.”
“İşte bu bile (anlayamaman) neden. Bitti Deniz.”
“Seni anlamadığım için birlikte olamayacağımızı düşünüyorsun ama ben başkan nedenler buldum. Yani yürümemesi için milyonlarca neden ve hayır var. Ama bir de evet var. Biz dokunduk. Ve bu sırada bize bir şey oldu. İmkansız bir şey. Birbirimizin kimyasını değiştirdik. Sayende kucaklamayı öğrendim. Bana herkesin hayatı boyunca aradığı kişiyi verdin.”
Ayrılık fikri Deniz’i sarsıyor ve uzun bir yolculuğa çıkma kararı alıyor. Kendisini yolcu eden ailesi, “git dünyayı gez ve kırık kalbini onar.” diyerek onu yolcu ediyorlar.
Aile sanatsever olduğu için olaylara yaklaşımları da çok hoş. Deniz’in ruh halini yansıtan bir portre hediye ediyorlar.
Fakat olaylar bambaşka şekilde gelişiyor. Alev’in hayatının tehlikeye girdiğini duyan Deniz, canı pahasına kurtarıyor. Kendiyse oracıkta sıcaktan buharlaşıyor.
Babası, “benim babam kimliğimizi yitiririz diye baba diyarını terk etmemizi istemezdi. Bu yüzden adetlerimize göre en yüksek saygı ifadesi olan referansı (rıza verme ritüelini) bana yapmadı. Ama kimliğimi yitirmediğimi de hiç göremediler. Bu hala taşıdığım bir yüktür.
(Ne mutlu ki) ben senden razıyım kızım, bak (yanımda, işimizin başındasın).” dediği gün, son yaşanan kriz anları vesilesiyle babasına derdini anlatacak cesareti kendinde buluyor Alev.
“Bu iş senin hayalin ama benim hayalim değil, baba özür dilerim, yapamayacağım.” diyor.
Alev’in üzüntülü hali, gözyaşları ve babasıyla paylaştığı duygusal konuşma, onları duyan Deniz’in ruhuna dokunuyor ve damla damla düşüp yerdeki birikintisine dönüşüyor. Bu durumu fark edip endişelenen Alev’in aklına, ‘Ağlama Oyunu’ geliyor. O gün oynadıkları oyunda, Deniz’i ağlatan hatıraları tek tek ona hatırlatmaya ve daha çok ağlatmaya çalışıyor. Sonunda Deniz’i hayata döndürmeyi başarıyor.
Babası elbette hayal kırıklığına uğruyor ama baba-kız birbirlerinin gerçek niyet ve arzularını anlayıp uzlaşıyorlar.
Anne de araya giriyor. “Fallarına bakmıştım, onlar aşık, bu gerçek aşk” diyerek doğruluyor.
Alev’in cam sanatı eğitimi alması için Deniz’le birlikte başka bir şehre yerleşmek üzere yolculuğa çıkıyorlar. Son sahnede, uçağa binmeden önce baba rızasını almak için yaptıkları ritüeli uyguluyor Alev. Babası da ona mukabelede bulunarak, mutluluğunu ve memnuniyetini gösteriyor.
İnsan psikolojisine iyi gelebilecek en güzel filmlerden biriydi. Film izlemek keyifli ama yazdığım notları okumak beni başka bir mutlu ediyor.
Filmin müziği de çok güzel.