Çizgili Pijamalı Çocuk

Çizgili Pijamalı Çocuk

Geleceğin suçluları, hırsızları, zalim veya katillerini görmek için şimdiki kreşlere gidin desem doğru olur mu? Orada ilerideki ağaçların fidanlarıyla karşılaşabiliriz ancak, kötülük adlı zehirli sarmaşığın fidanlarını orada bulacağımızı sanmıyorum. Çünkü insanı kötü ve zalim yapan her ne ise yetişkinlikte ortaya çıkıyor. Peki nedir onları gelecekte değiştirecek olan; biyoloji mi, genetik mi yoksa sosyal dünyanın şartları mı? 

Hiçbir insan olumsuz bir davranışı genelde ‘kötülük’ olduğunu kabul ederek yapmaz. Yani kötülük, önce sahibini kandırır, olumsuz davranışın anlamını değiştiren zihinsel bir ‘inanç’ vererek. Bu zihinsel yazılım, sahibini yaptığı her olumsuz şey için haklı çıkarmaya yeter. Bu bazen bir güç, aidiyet veya kutsala dayalı bir görev inancının sonucudur. İşte yetişkinliğin çocukluktan farkı bu zihinsel yazılımın ona ergenlik ile birlikte yüklenmeye başlamasıdır. Kültür, coğrafya, aile, din gibi toplumun binlerce yıldır inşa ettiği ‘sosyal yazılım’ bazen o zehirli sarmaşık’ gibi benlik ağacına dolanır. Bu yazılım yüklenmeden önce çocuk saf bir doğadır. O nedenle onların dünyası doğanın kendisi olduğu için yetişkinlerin plastik dünyasından farklı bir zihinsel atmosferde yaşarlar. 

Çizgili pijamalı çocuk filmini izleyince, yetişkin bir insanın içindeki çocuksu doğasını nasıl öldürüldüğünü düşündüm. Bir Nazi kampının yöneten üst düzey komutanın çocuğunun kampta kalan Yahudi çocuk ile dostluğunu anlatan bir hikaye. Bu hikaye ilk defa Nazi subayının ailesi gözünden trajediyi anlatıyor. Kampı yöneten subayın ailesi ve çocukları hikayenin merkezinde. Yani o da bir insan ve çocuklarının sevgisini kazanmış merhametli bir baba. Peki nasıl oluyor da bu kadar vahşi bir görevi onur ile yapabiliyor? Film işte bu çelişkiyi anlatıyor. Bir yanda vatan için yapıldığı iddia edilen kutsal görev bir yandan da korkunç olayların bir çocuk gözünden izah edilemez zıtlığı. İşte bu zıtlığın merkezi Nazi subayının kendi iç dünyası. İçinde yaşayan ‘insancıl doğal’ yönü ile zihninde taşıdığı ‘sosyal yazılımın’ icraatları arasındaki zıtlık tam da onun rollerindeki çelişkiyi açıklıyor. 90’lı yıllarda bir suç ve uyuşturucu mafyası lideri öldürüldüğünde gazeteden okuduğum kızının açıklaması hala zihnimdedir: ‘ona nasıl kıydılar o çok merhametli ve iyi bir aile babasıydı’. İşte kızının gözünden bir baba rolü ve diğer yandan sosyal dünyadaki diğer rolü arasındaki zıtlık. 

Filmde Nazi subayının çocuğu Yahudi çocuk ile birlikte oynarken yanlışlıkla gaz odasında gidiyor ve orada ölüyor. Filmin hikayesi, aslında kötülük edenlerin kendilerine de kötülük ettiğini çarpıcı bir dille anlatıyor. Başkasının çocuğunu tel örgüler arasına hapsedenlerin kendi içlerindeki çocuğu da hapsettiğini. Zulüm edenlerin de aileleri ve vicdanları var. Ancak kötülüğü işleyebilmeleri için bizzat kendi içlerindeki ‘doğal insanı’, yani ‘çocuğu’ susturmaları gerekiyor. Yoksa o kötülükleri kendi vicdanları da kabul edemez. Sürekli kendilerini içerindeki çocuğu avutacak bahaneler bulmaları gerekir. Filmde olduğu gibi neden onlar bu kampta tutuluyor diye soran çocuğa babası cevap bulmakta zorlanıyor: ‘onlar çok kötü, insan bile sayılmazlar’ diyerek olayı ‘insanlıktan’ uzaklaştırma çabasına giriyor. Zira insan oldukları gerçeğini kabul ederse o zulümleri yapamaz. Ve hamasi vatan millet söylemlerine sığınıyor. Film metaforik olarak zulüm edenin başkalarını öldürenlerin başta kendi içinde yaşayan çocuğu yani saf masum ve insani yönünü öldürdüğünü anlatıyor. 

Bu tür savaşların kazananı yoktur ve zulüm edeni de yaralar. Zulüm edenlerin çevrelerinde ailelerinde saf sevgiye dayalı bir hayatları varsa orada bir yerlerde gezinen bir çocuk mutlaka vardır. İşte zalimler içindeki o saf ve masum çocuğu susturmadan başkasına zarar veremez. Bu nedenle hala evlerinde çocukları gezen zalimler, kendi çocuklarının yüzüne baktıkça bir yerlerde yükselen vicdan azaplarını sonsuza kadar susturamazlar. Elbet tutundukları hamasi söylemler etkisini azaltır. Ve eğer içlerinde bir insanlık yaşatmaya devam ederlerse belki de bu azap sonsuza kadar devam eder. Ta ki o çocuğu tamamen susturana kadar.

    Paylaş...