Hector’un Mutluluk Arayışı

“Herkes mutluluğu istiyor ama kimse onu elinde tutamıyor.”

Film, Hector adında genç bir psikiyatrist’in halihazırdaki yaşamının hikayeleştirilmesi ile başlar: 

“Hector’un çok tatminkar bir hayatı varmış. Tertemiz dünyasında her şey düzenliymiş. Ve bu çok hoşuna gidermiş. Belirli kalıplara göre yaşamaktan keyif alırmış. Sevgilisi Clara’nın severek uyguladığı kalıplara… En ufak sapma, derhal düzeltilirmiş. Hastalarına karşı çok sabırlıymış. Sevilen ve tavsiye edilen bir uzmanmış…”

Tenten isimli çizgi kahramanla kendini özdeşleştiren Hector, onun gibi zekasıyla zorlukların üstesinden gelen, hatalarından ders çıkarabilen, entelektüel, aynı zamanda güvenilir, hayat kurtaran, sevimli ve çok da yufka yürekli bir karaktere sahiptir. İçindeki Tenten’in ve içindeki izcinin gerçek bir değer olduğunu, (otobüsü Tenten kullanmadığı sürece) onu hiç kaybetmemesini öğütler bir hekim arkadaşı ona. Gün gelir bu benzerlik konusunda sınırı aştığını fark eder Hector. ‘Aslında hiç yaşamamış olarak’ ölmekten de ölesiye korkar. Tenten gibi, tam anlamıyla yolun sonundadır. Kendi hayatını kurtarmak için, ipi mi kesmelidir yoksa arkadaşının düşüp ölmemesi için, ipi bırakmalı mıdır? 

-İpi kes Tenten!

Gönlünden geçen ve ihtiyacı olan budur; başta kendini iyi etmek…

Hastaları kendilerinin çaresiz olduklarını düşünür. Hector onları iyileştirmek için elinden geleni yapar ancak bazen zorlandığını ve yetersiz kaldığını görür. Bir gün, psişik güçlerini kaybetme şikayetiyle gelen bir kadın hastası ona iyileştiğini göstermek amacıyla, el falına bakmak ister. “Hiç olmadığı kadar mutlu/huzurlu olduğunu görüyorum” dediğinde, mevcut durumuyla bunu imkansız kabul eden Hector, “belki bir sonraki hayatımda” diye espri yapar. (Bu, değişime olan direncini gösterir.) Birinin Hector’u çok yaraladığını, kızdırdığını ve bu kişinin Hector’un ta kendisi olduğunu, bunu onun için çok yorucu gördüğünü söyler. Uzak bir seyahate çıkacağı mesajının yanında, yolculuğuna dair ipuçları da verir. Bu deneyiminin pozitif dönüşüm ve yenilenmeyle neticeleneceğini, adeta “hayatının bir sonraki dönemi” olacağını ekler. 

Hector o günden sonra kendi dünyasından başlayarak, çevresindekilerin de mutlu olup olmadıklarını sorgular. Ve seansın birinde “yolun sonuna geldim galiba” diyen bir kadın hastasına beklenmedik şekilde patlar. 

Bulunduğu yerden uzaklaşmaya ve tek başına bir seyahate çıkmaya duyduğu ihtiyacı kız arkadaşıyla paylaşır. Hastalarını mutlu edemediğini, kulaktan dolma bilgilerle tavsiyeler veren biriymiş veya bir sahtekarmış gibi hissettiğini ve mutlulukla ilgili bir araştırma yapma lüzumu gördüğünü anlatır. 

Çin’e gitmek üzere hazırlık yapar. Valizini kız arkadaşıyla birlikte yerleştirirler. Clara her detayı düşünür. Hector’un deneyimlerini yazması için bir defter bile koyar. Yıllardır görmediği iki eski dostu dışında hiç arkadaşı olmayan Hector, onlarla beraber çektirdiği bir fotoğrafı çorap çekmecesinde saklar ve yeniden bir araya gelme hayali kurar. Daha önce çekmecede gördüğü fotoğrafın, sürpriz yolculuk planıyla beraber eski yerinde olmadığına şahit olur Clara. Hector onu yanına almıştır, yolculuktaki bir hedefi de bu arkadaşlarıyla buluşmaktır.

Uçakta bir mecburiyetten dolayı birinci sınıf kabinde yer bulan Hector, Edvard isminde zengin bir iş adamıyla yolculuk yapar. Bu durum Edvard’ı rahatsız ve mutsuz eder. Hector ise bu krizi fırsata dönüştürür ve onu gözlemleyip anlama imkanı bulur. Gözlemlerine dayanarak, “mutluluk arayışı” araştırmasıyla ilgili ilk maddeyi yazar: “Karşılaştırma yapmak mutluluğunuzu mahvedebilir.” Aynı zamanda defterine çizimler de yapar Hector. Yazmanın yanında, duygu-düşüncelerini sembolik bir dille anlatmayı sever. Yol arkadaşıyla sohbet etmeye başlar. Ona, insanları neyin mutlu ettiğini öğrenmek üzere bir geziye çıktığından bahseder. Mutluluğun satın alınabileceğini savunan zengin iş adamına, mutlu olup olmadığı sorar. “Benim kadar çalışıyorsan, bu soruyu sormaya vaktin olmaz. Hedef belirlemek, çalışmak iyi hissettirir. Asla durma! sloganım bu. Emekli ve mutlu olmak için bir yol vardır, o da emekli olmamak. Mutluyum evet ya da bağımlıyım, boşanmış veya ünlü…” diye yanıtlar Edvard. 

Bunun üzerine Hector’un yaptığı çıkarım şöyle olur: “Birçok insan mutluluğun zengin veya önemli biri olmak olduğunu düşünüyor. Ve birçok insan mutluluğu geleceklerinde görüyor.” 

Çin’e indiklerinde Edvard ona kendince mutluluğu göstermek ister. Bu sayede (sarhoş halde) genç bir kadına ilgi duyar Hector. “Mutluluk, aynı anda birden çok kadını sevme özgürlüğü olabilir.” diye not düşer defterine. Çok geçmeden yanıldığını anlar ve “Mutluluk bazen hikayenin tamamını bilmemektir. sonucuna varır. 

Varoş bir semtte karşılaştığı gerçeği de, “acımasız işadamları denizinde ‘neşeli bir ada’ gibiler (fakir ama gülen kimseler), insan bunu merak ediyor…” diyerek dile getirir. 

Bu defa, yüksek bir dağın tepesinde bulunan Manastıra gelir Hector. Orada tanıştığı din adamı mutludur çünkü çok şey yaşamış/tecrübe etmiştir. Ona, “ben mutluluğu arıyorum ama bu amaç haline getirilince olmuyor öyle değil mi?” diye sorar. “Ne aradığımızdan daha çok neyden kaçındığımız önemli” diye cevap verir adam. Hector: “Mutsuzluk gibi o halde, mutsuzluğu amaç haline getirmemeli” der. Onunla yaptığı sohbetin ardından, “Mutsuzluktan kaçınmak, mutluluğa giden yol değildir.” diye yazar. Bu yazdığı kitabın çok yüce bir şey olduğunu ve sonuna geldiğinde kendisine dönüş yapmasını, ne öğrendiğini görmek istediğini söyler adam. 

Çin’den ayrılırken havaalanında Edvard’la karşılaşırlar. Afrika’ya gideceğini öğrendiğinde Edvard, “mutluluk için mi?” diye sorar. “Evet, belki de mutsuzluk” diye karşılık verir Hector. 

Oldukça eski bir uçakta, korku dolu bir yolculuk deneyimler. O andan itibaren uçaktan korkan danışanlarına daha nazik davranacağına dair söz verir kendine. Yanındaki yerli kadın yolcu ona, “uçağa bakarsanız oldukça eski, demek ki daha önce düşmemiş, bu insanın içini rahatlatıyor” diye cesaret verir. Tanıştığı bu kadına da mutluluğun anlamını sorar. “Evim, ailem ve çocuklarımı korumalar olmadan okula götürebileceğim normal bir hayat. Güvenli bir şekilde inebilirsek, yarın bütün ailemle birlikte tatlı patates yahnisi yiyeceğiz” deyip Hector’u da davet eder kadın.

Eski dostlarından birisi Afrika’da görev yapıyordur, onunla bir araya gelirler. Bu sırada yeni yüzler tanır, yeni hikayeler dinler. Ve başından çok talihsiz bir olay da geçer. Afrika seyahatinde yaptığı gözlemler ve edindiği sıradışı tecrübelerle defterine: 

“Mutluluk hayatının anlamını bulmaktır.” 

“Mutluluk olduğun gibi sevilmektir.” 

“Tatlı patates yahnisidir.” 

“Korku mutluluğun önündeki engeldir.” 

“Mutluluk tamamen yaşadığını hissetmektir.” cümlelerini ekler.

Dönüş yolunda, uçakta rahatsızlanan kanser hastası bir kadına yardım eder. “Ölmekten korkanlar, yaşamaktan korkanlardır. Gerçek bir yeteneğin var Hector, dinlemek sevmektir.” diye öğütler ve ona teşekkür eder hasta kadın.

Son olarak Los Angeles’a eski aşkı ve arkadaşı olan Agnes’i görmeye gider. Onun mutlu bir evlilik yaptığına tanık olur ve bunun sırrını öğrenmek ister. Hector’un gelme niyetini tahmin eden Agnes, “Nostalji, eskiden yaşanmış olanlar değildir.” diye imada bulunur. Evliliğini sorgulamadığını ve bunun kendisini mutlu ettiğini, mutluluğunu gölgeleyen tek şeyin, her şeyin bu kadar iyi gitmeyeceği endişesi olduğunu söyler.

Birlikte katıldıkları bir “Mutluluk” seminerinde: “Dünyada her şey yükseliyor ama mutluluk düşüyor. Mutluluk yolunda olmakla ilgilenmemeliyiz. Bir yolda olmanın mutluluğuyla ilgilenmeliyiz. ifadeleri geçer.

Maceralarla dolu bir yolculuğun ardından evine ve Clara’ya özlemle döner Hector. “Mutluluk” arayışı, biriktirdiği deneyimleri, seyahatnamesi ve kendini bulmasıyla sona erer. 

“Hepimizin mutlu olma kapasitesi vardır, hepimizin mutlu olma hakkı vardır, hepimizin mutlu olma zorunluluğu vardır.” cümleleriyle tamamladığı kitabını ve tecrübelerini hastalarıyla paylaşmak için sabırsızlanır.

Her şey değişir, Hector da dahil olmak üzere. Hayata bakışı, olayları yorumlaması ve alışkanlıkları… Daha önce hiç sevmemiş gibi sevmeyi de öğrenir.

Başta geçen kişisel hikayesi de yenilenir: 

“Hector’un karmaşık dünyasında her şey bazen karmakarışık olurmuş. Ve bu çok hoşuna gidermiş. Renkli ve rastgele olaylardan keyif alırmış. Hastalarını gerçek bir sabırla dinlermiş. Bazen sonuçları beklenmedik yerlere gitse de…”

***

Kendine dönüp değerlendirme, otoanaliz yapma, iç hesaplaşma, içgörü kazanma ve nihayetinde değişim, dönüşüm, yenilenme öyle zordur ki, öncesinde iç dünyasıyla beraber dış dünyasına da sığamaz olur insan. Maddi ve manevi, bulunduğu atmosferden uzaklaşmakta çare arar.

İyileşmeye gösterilecek direnç ihtimaline karşı, bu tarzdaki köklü değişiklikler için yapılan uzak yolculuklar bazen sürpriz şekilde hatta mecburiyetten gerçekleşir. İnsanın alışageldiği gibi bilinçli ve planlı gelişmeyebilir.

Bazen yakını daha net görüp değerlendirmek için uzağa gitmek gerekir. Akıl, göz, kulak veya kalp hizasındaki gerçekleri görmek ve anlamlandırmak içinse, daha yüksekten/bütüncül bakmaya ihtiyaç olur. Bazen de bizi iyi edecek insanlar, mekanlar ve deneyimler, çok uzağımızdadır.

Hector’un çıktığı yolculuk, içsel bir yolculukla bütünleştiği için kıymet kazandı ve sağlıklı bir doğum gerçekleşti. Tıpkı yeni bir hayata gözlerini açmış gibi, bir kez daha doğdu. Sancı çekilmeden elde edilen, ya bize ait değildir ya da faydası/değeri uzun sürmez. Acısıyla, tatlısıyla, sevabıyla, günahıyla kendinden bir parça olan elbette kıymetli ve eşsiz gelir. Gerçek bir mutluluk verir.

Mutluluğu ararken onun kaynağını bulmak ancak yola çıkma niyeti olanlara ve bu cesareti gösterenlere nasip olur. Herkes mutlu olmanın yollarını arar evet, ama bulduktan sonra onu kaybetmemek ve elde tutmak ayrı bir hüner gerektirir.

Mutsuzluğunun nedenlerini keşfetmesi ise insanın kendi hikayesindeki “kişisel mutluluk” anlayışını ve ona götürecek yolu tarif eder…


Paylaş...