Terapi ve Sanat

Terapi ve Sanat

Psikoterapi ile sanatın ilişkisi oldukça kuvvetlidir. Sanat bir çeşit psikoterapi olduğu gibi, psikoterapi de bir çeşit sanattır. Zira ikisi de ruhsal dünyamıza saplanıp kalmış açmazları, acıları, özlemleri, çatışmaları dış dünyaya aktarma, masaya yatırma ve ete-kemiğe büründürüp çözüm arama çabasıdır.

Sanat; soyut olan ‘mânanın ve hakikatin ete kemiğe büründürülerek anlatılma çabasıdır. İnsanın iç denizinden kopup gelen anlamların resim, müzik veya mimari gibi araçlarla dış dünyaya aksetmesidir. Adeta mimarinin içine gizlenmiş geometri, müziğe gizlenmiş matematik, kokuların aromasında saklı kimya, renklerin ve ışığın dansındaki fizik gibi soyut ve görünmez olan kuralları ve anlamları görünür hale getirmenin diğer adıdır sanat.

Evrenin gizemli sanatı

Evrene baktığımızda yaratıcının her işinin sanatla dolu olduğunu görürüz. Bir gün batımının kızıllığı, bir hazan mevsiminde sararan yapraklar, aslında bize ölümü anlatan birer mecazdır. Gün batımı ölümden bahseden bir mecaz olsa da kaotik ve korkutucu olarak sunulmaz bize. Bu mecaz öyle bir estetikle sunulur ki severiz onu. Gün batımında gökyüzünün renkleri öyle güzeldir ki, günün bu ölümü içimize hüzün salmak yerine bir haz duygusu yaşatır. Her gün batımının, başka ufuklarda yeni gün doğumları olduğunu hatırlatır adeta bize. Ölümü estetize ederek sunar dimağlarımıza ve bizi böyle bir sanatla tedavi eder.

Yaprakların ölümü haykırışı

Sonbaharda bir bir sararıp düşen hazan yapraklarının yüzümüze ölümü haykırmasına karşılık, Yüce Sanatkâr hazanı ebruli renklerle süsleyerek sunar bize bu ayrılığı. Hazan ölümü anlatan bir mecaz iken sunumundaki estetikten dolayı bizi tedavi eden bir iksire dönüşür. Adeta “bak ölüm ile nazenin yapraklar sararıp solsa da bu hazanın arkasında bin bahar var” demektedir. Müzik cenazeden düğüne, eğlenceden dini törenlere her özel anın vazgeçilmez bir katalizörüdür. Örneğin sela, müziği ve Kuran-ı Kerim okunurken terennüm edilen musiki dini törenlerde müziğin vazgeçilmezliği hakkında fikir verici olacaktır.

Sanatın tarlası bilinçdışıdır

İnsanın ‘Bilinçdışı’ denen bölümünden kaynaklanır sanatın her türlüsü. ‘Birincil düşünce’ bilinçdışı denilen bu bölgenin bir ürünüdür. Rüyalarda, akıl hastalarının hezeyan ve halüsinasyonlarında, çocukların hayatı algılamalarında karşılaşırız bu ‘birincil düşünce’yle. Bilinçdışı olan bu düşünüş biçimi şiirlerde bazen de resimlerde çıkar karşımıza. İkincil düşünce ise zihnimizin bizim kontrolümüzde olan bilinçli tarafında oluşur. Sanat eserleri ve psikiyatrik hastalıklar için, bilinçdışında birincil düşüncenin ürünü olduğu için aynı tarlanın ürünüdür denebilir.

Çıkış yolu bulamamış duygular

İşte sanatın iyileştirici etkisi buradan kaynaklanır. Bilinçaltında saplanıp kalmış, ifade yolu bulamamış duygular, düşünceler, acılar hatıralar bazen sanat yoluyla bir boşalım yolu bulabilirler. Hatta rüyalarda benzer bir boşalım sağlayabilir. Müzik de, sinema ve tiyatro gibi hikâye anlatan sanat dalları da… Şiir de, resim de benzer bir ifade aracı sayılabilir. İşte bu nedenle insanlar içlerinde ifade yolu bulamamış ama ruha yıkıcı etkiler yapan tüm bu duygularını başka hikâyeler ve karakterler üzerinden içlerinden dışarı akıtabilmek için müzik dinler, film izler, resim yapar…

Sanatın iyileştirici rolü

Sanatın uzmanlar tarafından terapi amacıyla profesyonel olarak kullanılması ise bu iyileştirici etkiyi zirveye taşır. Müzikterapi, sinematerapi, ergoterapi, bibliyoterapi, psikodrama gibi yöntemlerle sanat terapisi çalışmaları belirli hastalıklar için spesifik olarak uygulanmaktadır. Katarsis denen boşalım sağlamasından başka sanat var olma, özgüven kazanma, sosyalleşme gibi etkiler yapmaktadır. Ayrıca sanat terapistle hasta arasında iyi bir ilişki ve bağ kurma aracı olabilmektedir. Olaylara bakış açımızın, hayatı anlamlandırmamızın, ruh sağlığımıza temel etkiler yaptığını belirtmek isterim.

Bilinçdışı mesajlar veriliyor

Sinema gibi bazı sanat dalları, insanın savunma mekanizmalarını devre dışı bırakıp, kişiye bilinçdışı olarak bazı mesajlar veriyor. Uyguladığımız sinema terapi seanslarında özel olarak seçtiğimiz filmlerle çözümlemeler yaparak, bilinçdışı mesajları bilinç düzeyine taşımak için bir takım analizler yapıyoruz. Kişi, filmdeki karakterlerle kurduğu özdeşim nedeniyle çözümlemelerden yararlanıyor. Bazen film okumalarının, her biri üç psikoterapi seansına denk psikoterapatik etki yaptığına şahit oluyoruz. Çünkü sinemanın dolaylı anlatım biçimi, tıpkı masallarda olduğu gibi bilincimizi aşıp, bilinç dışımıza nüfuz ediyor. Tıpkı rüyalar gibi…

Psikoterapide sanatın rolü

Diğer bir sanat terapi yöntemi olan Bibliyoterapi; kişilerin problemlerini çözmede veya kendilerini daha iyi tanıyıp anlamalarında, edebiyat eserlerinden yararlanma olarak tanımlanabilir. Psikoterapi ile sanatın ilişkisi ise sanıldığından daha kuvvetlidir. Sanat bir çeşit psikoterapi olduğu gibi, psikoterapi de bir çeşit sanattır. Çünkü ikisi de içimizde var olan, ruhsal dünyamıza saplanıp kalmış açmazları, acıları, özlemleri, çatışmaları dış dünyaya aktarma, masaya yatırma ve ete-kemiğe büründürüp çözüm arama çabasıdır. Bu iki kavramın yaptığını yapan bir de rüyalar vardır. Sinema ve rüyaların ilişkisi, psikoterapide dikkatimizi sinemaya çekiyor.

Sinema ile sorunun kalbine inilir

Filmler, rüyaların beynimizi etkilediği şiddette bizi etkiler. Çünkü ikisinde de, başka bir gerçekliğin içine dalarız kısmen ve temsile kendimizi kaptırırız. Rüyaların güçlü etkisinden olsa gerek, rüya analizi herkese yaptırılmaz. Biz hastalarımla rüya analizi yapıyoruz, çünkü rüyalar bizi ruhsal çatışmanın tam ortasına götürüyor. Bazen terapide üç-beş seansta ulaşacağımız noktaya, bizi bir rüya hemen ulaştırabiliyor. Sinema da tıpkı rüya analizinde olduğu gibi, bizi sorunun kalbine götürür ve bizi bir rüya kadar etkiler. Kim rüyasında sürekli gördüğü bir hayal kahramanını sokakta görse kayıtsız kalabilir? Ekranda gördüğümüz ünlüleri sokakta görünce şaşırmamız buna benzer…

Her film sanat değildir

Hastalarımı bazen seçtiğim film okumalarına davet ediyorum. Özellikle psikoterapiye gelen ergenlik çatışması yaşayan ailelere, varoluşsal boşluk yaşayanlara, anlam arayışında olanlara, ilişki sorunu yaşayanlara, aşk acısı çekenlere velhasıl birçok hastama filmler, romanlar, kitaplar tavsiye ediyorum. Elbette her sanat eser psikolojimize olumlu bir etki yapar diyemeyiz. Her film ruhumuza etki eder, ama bu etki faydalı olduğu gibi zararlı da olabilir. Örneğin son dönem Hollywood filmlerinde çok çarpıcı kaza, ölüm ve bedensel yaralanma sahneleri var. Bir durumun açıkça tasvir edilmesi sanat değildir. Günümüzde çoğu film, seyirciye olumsuz ruhsal etkiler yapıyor. Eğer film bir çözüm sunuyorsa, seyirci şanslıdır. Günümüzde bazı filmler, işte tam da bu nedenle zararlıdır. Çözüm yerine çözümsüzlüğe iter izleyiciyi…

En güzel toplumsal psikoterapi

Aslında sanat ile terapinin hedefi sadece hastalarla sınırlı olmamalı, hastalardan çok daha büyük kitle hasta adaylarıdır ki, bu hepimizde içine alan bütün toplum demektir. Sanat, en güzel toplumsal psikoterapidir. Bu nedenle ozanlar, âşıklar, her dönem toplumsal psikoterapistlerdir diyebiliriz. Çünkü insanın ya da toplumun ifade kanalıdır sanat… Sanat, müzik, film gibi araçları psikoterapinin alanına çekmeyi başardıkça, toplumsal anlamda kötüye giden ruh sağlığımızı belki biraz daha iyi bir yöne doğru çevirebiliriz. Nasıl ki toplumsal salgınlara karşı tüm sağlıklı bireyler aşılanıyor, sanatla da bu toplumun ruhu yeniden sağlık için aşılanabilir.

Vedat Bilgiç

    Paylaş...